24 Eylül 2011 Cumartesi

Yaratıcı Kartvizit Sayesinde Rakiplerin Önüne Geçmek

İş dünyasında her gün yeni birisi ile tanışıp kartvizit alışverişinde bulunuyoruz. Bu değiş tokuş sonrasında yeni alınan kart masamızda biriken yüzlercesinin arasına karışıyor ve her iki taraf içinde asıl sorunlar burada başlıyor. Bir firmayla ortak çalışma yapmak için kartını veren kişi rakiplerin kartları arasında kayboldum mu diye düşünürken kartı alan işveren ise elindeki yüzlerce kartı nasıl kategorize edeceğini ve istediği kartı kolaylıkla nasıl bulurum derdine düşüyor. Tabi birde sene sonunda ofis temizliği yapılırken kart sahiplerinin hangisi hala aynı şirkette devam ediyor, hangi kartı saklamalıyım, bu kişiyle ne zaman tanışmıştık gibi sorular da işin cabası. Kartvizitlerin doğru şekilde muhafaza edilmesi ile ilgili konu birazda veritabanı yönetimi ile alakalı olduğundan bunu gelecek hafta daha detaylı yazacağım. Bu hafta doğru kartvizit tasarımı sayesinde rakiplerin bir adım önüne nasıl geçeceğimizi ve geleneksel kartvizitlerin teknolojiye yenik düşüp düşmeyeceği hakkında düşüncelerimi sizlerle paylaşacağım.

Kurumsal şirketlerin belirli bir çizgisi olduğundan basılı materyal firmanın oluşturmuş olduğu kurallar çerçevesinde basılır ve sık değişiklik göstermez ama daha ufak şirket sahiplerinin bu anlamda yapabilecekleri bir çok şey var.  Rekabetin gün geçtikçe arttığı iş dünyasında sattığınız ürün ve hizmet ne kadar iyi olursa olsun satış aşamasında bir sürü kriter devreye giriyor. Konuşma tarzınız, vücut diliniz, giyim stiliniz gibi unsurlar zaten herkesin son zamanlarda dikkat ettikleri konular ancak çoğu kişinin doğru kartvizit ile rakiplere göre avantaj sağlayacağı akıllarına gelmiyor. Sadece vermek için yapılmış kartvizit zaten kendini ele veriyor, elinizdeki kartlara lütfen bir göz atın ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Kimisi çok karmaşık, kimisi çok sade, kimisi hedeften çok uzak, kimisi ise boyut olarak diğerlerinden daha ufak veya büyük. Peki doğru kartvizit nasıl olmalı, bir kartvizitte olmazsa olmazlar nelerdir, bunun yazılı bir kuralı varmıdır? Matbaa sahibi değilim, renk ve tasarım analizcisi de değilim ama bugüne kadar herhalde binlerce kişinin kartını almış, bunları saklamış ve kullanmış bir kişi olarak gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum, eminim çoğunuzda bunlara katılacak hatta yeni eklemeler yapacaksınız. 

Kağıt Baskısı
Daha ucuz olsun diye kartınızı ince bir kağıda bastırmamak lazım, bu tip kartlar ufak bir bükülmede formunu kaybeder. Birde ince kağıda basılan kartların arkadan bakıldığında bilgilerin görülmesi profesyonel olmayacağı gibi ilk etapta dokunma duyusuna hitap edeceği için ele alındığında belli kalınlığı sayesinde kendisini hissettirmesi lazım. Matbaacınızdan farklı kalınlıktaki kartvizit örneklerini alıp görsel olarak bakmak ve gözlerinizi kapatıp dokunduğunuzda ben buradayım diyen kart kalınlığını seçmek ilk aşamada önemlidir.

Boyut
Bazen farklılaşmak adına değişik boyutlarda yapılan kartvizitler ile de karşılaşıyoruz. Bu tip kartlar farklılık yarattığı gibi sıkıntı da yaratabiliyor çünkü bin tane kartvizitin arasında kartvizit kutusuna sığmadığı için farklılıktan çok kara koyun gibi algılanabiliyor ve ister istemez olumsuz bir önyargıya sebep olabiliyor.

Renk ve Baskı Şekli
Koyu renkte olan kartların üzerine bir not almak istenildiğinde sıkıntı yaratır. Bu sebeple genelde beyaz kartvizit kullanımı genelde ideal bir renk seçimi olacaktır. Aynı şekilde kartın üzerine yapılan selefon baskı su ve diğer dış etkenlerden koruma sağladığı için tercih edilen bir baskı yöntemdir ancak hem kartın üzerine not alamama sıkıntısı hem de dokunulduğunda kağıt hissiyatı vermemesinden dolayı bence kaçınılması gereken bir yöntemdir.

Hangi Bilgiler Yer Alacak?
Bulunduğunuz sektöre, yaptığınız işe ve karşı tarafta yaratmak istediğiniz etkiye göre koymak isteyeceğiniz bilgiler değişebilir. Avukat veya doktorsanız daha oturaklı ve belirli formatlarda bir kartvizitiniz olabilir ancak reklam ajansınız varsa daha renkli ve yaratıcı kombinasyonlar yaratabilirsiniz. Burada benim her zaman karşılaştığım konu cep telefonu numarasının basılıp basılmamasıdır. Bazı kişiler her dakika müşterinin kendisini aramasını istemediğinden kartına cep telefonu numarasını yazmamakta ve istediği müşteriye cep telefonunu vermeyi tercih etmektedir. Müşteri bulmanın zorlaştığı bu dönemde bence böyle bir lüksümüz yok, size o anda ulaşamayan müşteri emin olun elinin altında cep telefonu olan rakibinizi aramaktan çekinmeyecektir. İstisnai durumlar dışında mutlaka bir cep telefonu numarasının olmasında fayda var ancak istenmeyen zamanlarda aranmaya başladığınızda belli bir saatten sonra cep telefonunuzu kapatabilir ama genelde müşterinin aklında ulaşılabilir birisi olarak kalırsınız. Bu sayede en azından gün içinde gelebilecek telefonları ve olası satış imkanını kaçırmamış olursunuz. 


Bunun dışında şirket bilgisi, ünvan, adres, web sayfası, e-posta, varsa işyeri telefonu ve faksı ve şirket logosu zaten olması gerekenler arasında yer almaktadır. Burada yaratıcı fikirler devreye girebilir ve farklı tasarımlar da yapılabilir. Mesela sosyal medya kanallarını kullanan birisiyseniz ve insanlarla bu kanallardan da iletişim içinde olmak isterseniz bunların da adreslerini yazmanızda fayda vardır. Özellikle Facebook, Twitter gibi sayfalarda yaptıklarınızı anlık olarak duyurma şansınız olduğu için ilgili kişi sosyal medya ağınıza katılırsa yaptıklarınız hakkında fikir sahibi olur ve rakipleriniz ilgili kişiyle senede 2-3 defa görüşürken siz hep göründüğünüz için akılda kalmanız çok daha kolay olacaktır. Kartın çift tarafı kullanımı da son zamanlarda yaygınlaşmaya başladı, özellikle akılda kalmak icin fotoğrafını kartvizitine bastırmak bence gayet akıllıca bir fikir. Bu arada daha çok yurtdışında kullanılan uqr code kullanımı sayesinde iletişim bilgileriniz degişse bile kartvizinizdeki kare kodu tarayan kişi en güncel bilgilerinize ulaşacaktır. Bütçesini en efektif şekilde kullanmak isteyenlerin de kartvizitlerinin ucuna delik açıp aynı zamanda ürün etiketi olarak kullanmaları da son zamanlarda yaygınlaşan bir uygulama olarak göze çarpıyor. Bazı şirketlerin yüzlerce farklı tasarım sunarak internet üzerinden kartvizit satışı yapmaya başlamaları bu konunun ne kadar önemli oldugunu bir kez daha gösteriyor. 

Akıllı telefonların yaygınlaşması sonucunda bir çok yeni uygulamalar piyasaya sürülüyor. Bunlardan birisi de dijital kartvizit diye adlandırılan, kartvizit saklama, kaybetme riski ve bilgileri kategorize etme derdini bitiren yeni bir uygulama. Bump Technologies'in bu uygulaması  sayesinde iki kişinin telefonlarını tokuşturmasıyla karşılıklı kimlik bilgilerinin paylaşılması sağlanıyor. Hatta sadece iletişim bilgilerinizi paylaşmakla kalmayıp ürünlerinizin fotoğraflarını da karşı tarafın telefonuna yükleyebiliyorsunuz. Eminim uzun vadede bir çoğumuz bu tip uygulamalara eninde sonunda geçecegiz ama ben geleneksel kartvizitlerin daha uzun seneler kullanılacağını düşünüyorum. 









22 Eylül 2011 Perşembe

1 Milyon Çocuk Burada!

Türkiye’nin en çok ziyaret edilen çocuk ve gençlik portalı Tipeez, 1.000.000’a ulaşan üye sayısıyla dev bir aile. Birbirinden farklı reklam seçenekleri sunan portal, yalnızca çocukların değil, çocuklara ulaşmak isteyen, sektörün önde gelen markalarının da tercihi.

Hedef kitlenizle buluşmak, onlarla markanız arasında duygusal bir bağ oluşturmak istiyorsanız, Tipeez.com’da bundan daha fazlasını bulabileceğinizi söyleyebiliriz. İki yıldan kısa bir sürede 1.000.000 üyeye ulaşan portal, geniş üye kitlesiyle pazar araştırmaları ve focus grup çalışmaları için de markanız için en uygun ortamı sağlıyor. Ayrıca hedef kitlenizle doğrudan iletişim kurma ve ürününüz hakkında birinci ağızdan anında geri bildirim alma gibi pek çok imkanı da aynı anda sunuyor. Tipeez’de “banner” ve “page skin” gibi standart online reklam seçeneklerinin dışında, “online” ve “offline”ı birleştiren, interaktif ve yaratıcı pek çok alternatifle yer almak da mümkün.

1 Milyon çocuk ve sektörün önde gelen markaları  her gün Tipeez’de buluşuyor! Siz de daha fazla zaman kaybetmeden bu renkli dünyayı keşfetmek için tıklayın!


Bir bumads advertorial içeriğidir.

18 Eylül 2011 Pazar

Expat Ekonomisi'nden Kimler Ekmek Yiyecek?


Bir dönem Türkiye'den yurtdışına giden bir çok yöneticimiz vardı ve bu süreç hala da devam ediyor. Uluslararası markalarda Türk üst düzey yöneticilerin olması bizim için gurur verici olmakla beraber bu beyin göçünü nasıl engelleyebileceğimiz ve ülkemizin daha da ileri gitmesi için bu değerleri nasıl geri getireceğimiz tartışılıyor. Bu arada son yıllarda ülkemize de yurtdışından çalışmak için gelen yabancı yöneticilerin (Expat) oldukça arttığına dair yazılar yayınlanmaya başladı. Zaten rekabetin bolca olduğu ve yurtdışındaki firmalara göre iş imkanlarının kısıtlı olduğu ülkemizde birde expat'larla mı rekabet edeceğiz diye düşünmüyor değil insan ama global dünyada sınırların kalkması sonucunda bu sürecin olması da gayet doğal. Aslında başka açıdan baktığınızda ülkemizin potansiyelini göstermesi anlamında güzel bir haber bu.

Gazete ve dergilerde yer alan habere göre online kariyer sitelerinde 100,000'in üzerinde yabancı uyruklu kişiye ait CV olduğu (en çok Bulgaristan, Almanya, Azerbaycan, Fransa, ABD, Rusya, İngiltere, Yunanistan'lı kişilere ait), satış, dış ticaret ve pazarlama alanlarında ve tekstil, turizm, inşaat, eğitim, otomotiv gibi sektörlerde iş arandığı belirtilmiş. Türkiye'ye olan bu talebi sadece son yıllardaki ekonomik gelişme ve Avrupa'da krizin derinleşmesine bağlayanlar olduğu gibi bence Türkiye'de alacakları maaşla çok daha iyi bir yaşam sürecek olmaları, ülkemizin iklimi ve doğal güzellikleri ve yabancı bir ülkede (özellikle Türkiye'de) kendi ülkesinden çok daha fazla el üstünde tutulacak olmaları da burada çalışma isteğini tetikleyen sebepler arasında yer alıyor.

Avrupa ülkelerine göre farklı kültüre sahip olmamız, hizmet sektöründe hala eksikliklerin olması ve yabancı dil bilen az kişi olmasından dolayı yabancıların ülkemizde sıkıntı çekeceklerini düşünmüş, bu kişilere profesyonel hizmet verilse veya belli yerlerde organizasyonlar yapılsa niş bir alan yaratır mıyım diye internete girmiş ve bununla ilgili hizmet veren ve organizasyon yapan bir çok şirket görünce geç kaldığımı anlamıştım. Peki yabancı yöneticilerin ülkemize gelmelerinden kimler para kazanacak? Ya da kimler kazanabilir? Cevabı bulmak için kendimizi onların yerine koyalım ve yurtdışında bir ülkede yaşamaya başladığımızı düşünelim. Çok fazla insan tanımadığınız, yabancı bir kültüre sahip bir ülkede ilk etapta ne arardınız? Neye ihtiyacınız olurdu? Herşeyden önce bütün kapıları açan "güven" unsuru ilk planda olurdu.

Genelde expat'ın gelmeden önce araştırma yapacağı yer internet olacağı için güzel ve detaylı bir web sayfası hazırlamak işin başlangıç noktası olacaktır. Sadece verdiğiniz hizmetleri değil aynı zamanda ülkemizle ilgili bir çok detaylı bilginin verilmesi onlarca web sayfası arasından sizin sayfanızda daha fazla zaman geçirilmesine yol açacağı gibi firmanızın güvenilir olduğunuzu da düşündürecektir. Verilen hizmetler ile ilgili fiyatların detaylıca belirtilmesi, önceden hizmet verdiğiniz yabancıların resimleriyle beraber hizmetlerinizle alakalı olumlu görüşlerinin yayınlanması ve sunulan hizmetlerin çeşitliliği expat'ın sizden bilgi alması için ilk adımı atmasına sebep olacaktır. Şirket çalışanlarının farklı dillerde akıcı konuşabilmeleri, yabancıların (hatta ülkesine göre) önem verdikleri konuları çok iyi bilmeleri ve buna göre önerilerde bulunmaları sizi bir adım öne çıkaracaktır. Evrak işlemlerini yapan şirketler, emlakçılar, çocukların okul işini halledecek danışmanlar, spor merkezleri, yabancı ürünlerin satıldığı şarküteriler, araba ve bisiklet kiralama firmaları, yabancıları belirli yerlerde buluşturup kaynaşmalarını ve tanışmalarını sağlayan organizasyon şirketleri para kazanacağını düşündüğümüz  ilk kişiler olacaktır. Şirketiniz bünyesinde bu ve bunun dışında alanlarda hizmet veren firmaları iş ortağı olarak bünyenize alırsanız sadece vereceğiniz danışmanlıktan para kazanmakla kalmayıp  yönlendireceğiniz müşteri başına komisyon alabilir veya özenle seçeceğiniz firmaların web sayfanızda reklamlarının yapılmasından da para kazanabilirsiniz. İlerleyen günlerde bu büyük pastadan kimler büyük dilim alacak hep beraber göreceğiz. 

15 Eylül 2011 Perşembe

Türkiye'nin İlk Sony Tableti Senin Olsun!


İlk tabletini piyasaya sürmeye hazırlanan Sony; çok geniş uygulama yelpazesine ve PlayStation® sertifikasına sahip olan bu ürünüyle çok konuşulacağa benziyor. Tableti Türkiye’de 1 Ekim’de satışa sunacak olan Sony, “İlk Sony Tablet Kimin?” yarışmasıyla çıkış tarihinden önce tablet tutkunlarına bu muhteşem tabletin sahibi olma şansı veriyor!

http://www.facebook.com/SonyTR adresindeki Sony Türkiye Facebook hayran sayfasında gerçekleşen yarışmada, en çok soruyu en kısa sürede bilenler kazanıyor. 3 hafta sürecek yarışmada her hafta 1 Sony Tablet hediye ediliyor. Bilgili ve hızlı 3 yarışmacı bu teknoloji harikası cihaza Türkiye’de herkesten önce sahip olma şansı yakalıyor. Türkiye’de Sony Tablet S’e sahip olan ilk kişi olmak için tek yapmanız gereken; linke tıklamak ve en hızlı şekilde soruları cevaplamak.


Bir bumads advertorial içeriğidir.

11 Eylül 2011 Pazar

Sağlıklı Restaurant Zinciri Çok İş Yapar!

Günümüzde sağlıklı yaşam herkesin gündeminde. Son zamanlarda açılan vitamin dükkanları, gazetelerde ve dergilerde yayınlanan sağlıklı yaşam reçeteleri, ardı ardına açılan spor salonları ve yaşam süresinin uzaması bunu uzun süre gündemde tutacağa benziyor. TV'lerde yayınlanan sabah kuşak programlarının sağlık bölümlerinde doktorların alınan günlük kaloriye dikkat çekmesinden dolayı insanlar eskisinden daha fazla bilinçliler. Her ne kadar bu kadar yayın olmasına rağmen halen bazı konularda bilgi sahibi olmadığımızı düşünüyorum. Mesela yediğiniz ufak bir kek dilimin 400 kalori olduğunu biliyor muydunuz? Ya da keyiflenmek için içtiğiniz aromalı kahvelerin kalori deposu olduğundan ne kadar haberdardınız? Bir öğle yemeğinde zaman kaybı yaşamamak için yenen hamburger menülerinin 1000 kaloriden az olmaması ise ağızları açık bırakacak bir rakam olarak önümüze geliyor. Kilo vermek veya mevcut formumuzu korumak için günlük yemek yeme alışkanlıklarımıza dikkat etmemiz isteniyor fakat büyük şehirlerde yaşayan insanların günün 2 öğününü dışarıda yedikleri göz önüne alınırsa bunu her zaman yapmak çok da kolay değil.


Halbuki özellikle ev yemekleri yapan yerlerde yediğimiz yemeğin kalorisini bilsek seçimlerimizi daha bilinçli yapmazmıydık? Ya da yapılan yemeklerde ne tip malzemeler kullanıldığı yazsa içimiz daha rahat etmez miydi? ABD'de artık çoğu yerde hangi yemekte ve içecekte kaç kalori olduğu menülerde belirtiliyor ve insanlar buna göre tercihlerde bulunuyor. Peki bu uygulama Türkiye'de yapılsa ve yemek menülerinde fiyatların yanında kalorilerde yazsa hoş olmaz mıydı? Bence bu fikirden yola çıkılıp yeni bir konsept restaurant fikri Türkiye'de oluşturulabilir ve çok da iş yapabilir. Sağlıklı yaşam bilinci rüzgarını da arkasına alıp, işyerlerinin oldukları yerlerde konumlanan zincir restaurantlar akıllı stratejilerle yönetilirlerse çok ses getirebilir. 


Sade bir dekorasyon, menülerde kalori bilgilerinin yanısıra kullanılan malzemelerin de belirtilmesi, kalori hesabının profesyonel bir diyet uzmanı tarafından yapıldığının resmi belgelerle gösterilmesi, doğal ürünlere ağırlık verilmesi bu restaurantta olması gereken ilk özelliklerden olacaktır. Tabi sağlıklı yaşama destek veren farklı bir konsepti olduğundan ilginç promosyon ve uygulamalara da imza atılmalıdır. Mesela bu restaurant zinciri belli bir miktarda yemek yiyen müşterilerine anlaşacağı spor kulubünden indirimli üyelik sağlayabilir, yapacağı yarışmada müşterilerinden üç ayda en fazla kilo veren veya kilosunu koruyana bir aylık ücretsiz yemek verebilir. Bu tip uygulamalar burayı alışılmış restaurant kavramının dışına çıkmasını sağlayacaktır. Müşterilerine e-postayla göndereceği haftalık bültende evlerinde de denemeleri için kalorisi az lezzetli yemeklerin tariflerini göndererek insanlar ile bağlarını daha da güçlendirecek ve evin içine girmeyi başardığı için aile dostu bir mekan olarak algılanmasını sağlayacaktır.


İlk etapta ticari olarak saçma bir fikir olarak düşünülse de insanların azda olsa yürümelerini teşvik etmek için paket servisinin olmaması iyi bir PR yapıldığı takdirde gazetelerde parayla yapamayacağı kadar görünmesini sağlayacaktır. Son zamanlarda açılan bir çok zincir cafe ve restaurantların birbirine çok benzediğini düşünürsek sizce de diğerlerinden farklılaşan böyle bir restaurant zinciri tutmaz mı ne dersiniz?

5 Eylül 2011 Pazartesi

İstanbul'da Bisikletten Kimler Para Kazanacak?

Yurtdışında çoğu yerde bisiklet yolları ve park yerlerinin olması, insanların bisiklet kullanmaya teşvik edilmesi, bisiklet ile ilgili satılan ekipmanların bir pazar oluşturduğunu gördüğümüzde acaba Türkiye'de de bir gün bu tip uygulamalar başlayacak mı diye düşünmedik değil. Belli illerde pilot çalışmalar yapılsa da çok ciddi anlamda bugüne kadar basına yansıyan bir çalışma bugüne kadar olmadı.

Sonunda İstanbul'da bununla ilgili ciddi bir uygulama başlatılmış oldu. Bisiklet yolları yapılması için birkaç ay içinde ihaleye çıkacak olan ve İstanbul’un neresinde bisiklet yolu olabileceğini de saptayan İstanbul Büyükşehir Belediyesi 1004 km'lik bisiklet yolu planlıyor. Şimdiden birkaç noktada bisikletlerin park edilebileceği "Bisiklet Park" adında ücretsiz park yerleri oluşturuldu. Ayrıca insanları teşvik etmek için ilk etapta ücretsiz ama sonradan ücretli olarak bisiklet kiralamaya da başlanmış oldu.


Peki bu pazardan kimler para kazanacak?

Türkiye'de bisiklet pazarına baktığımızda onlarca bisiklet kiralayan ve satan firma var. Bisiklet ekipmanlarına baktığımızda ise yavaş yavaş yükselen bir pazar olduğu gözlemleniyor. İnsanların sağlıklı yaşam tercihi, çevre kirliliğini azaltma isteği ve turistlerin kullanımına yönelik yaygınlaşan bisiklet kiralama uygulaması Belediye'nin bu desteği ile pazarın daha da büyümesine yol açacaktır. Pazar büyürse ve İspark'ın oluşturduğu bisiklet parkları ve kiraladığı bisikletleri talebe yetişmezse 2 farklı sektör ön plana çıkabilir. Mesela yurtdışındaki gibi bisiklet parkları oluşturan şirketlerin çıkması öngörülebilir. New York'da günlüğü 1$'a aylığı 20$'a bisiklet parkı sağlayan birçok firma var. Ayrıca bisiklet kiralayan şirketler talebi karşılamak için yurtdışındaki gibi elinde panolarla doluşan gençler ile farklı reklamlarla karşımıza çıkabilir. Ayrıca haftasonları şehir dışında bisiklet turları düzenleyen şirketler bisiklet kullanım bilincinin başlamasının rüzgarını arkalarına alıp bunu daha etkili şekilde pazarlayabilirlerse, mesela bisiklet parklarının olduğu yerlerde reklam panolarında duyuru yapmak gibi, yeni bir pazar oluşturabilirler. Bisiklet kaskları, güvenlik ekipmanları, eldivenler, kıyafetler, çantalar ve gözlükler gibi aksesuarları satan bir çok şirket interneti etkili şekilde kullanırlarsa ve Google'da etkili reklamlar ile ön plana çıkarlarsa güzel paralar kazanacaklardır.


Bisiklet ile toplu ulaşımı kullanmak isteyenler için yurtdışında olduğu gibi otobüsün önüne bisiklet takılması gibi uygulamalar başlayabilir, tabi işe yetişmek için 1 dakika bile beklemeye tahammülü olmayan yurdum insanı bisikletini otobüsün önüne bağlamasını bekler mi bunu bilemem. Peki İstanbul'da insanlar bisiklet kullanımına hazır mı? Özellikle kışın yağmurlu havalarda arabayla bile gitmek zorken bisikletle insanlar nasıl seyahat edecek? Yolda motorsiklet süren insanları sıkıştıran zihniyet acaba yolda bisikletli insanlara nasıl davranacak bunu zamanla göreceğiz ama hiçbirşey olmamasından iyidir.